2 Eylül 2013 Pazartesi

GERÇEKTEN VAR MI BİR İHTİMAL DAHA? HA MELİHAT ABLA? 


Antevasinlik kavramını tanımlayacağım, varoluşçuluğa olabildiğince bok atacağım ve mevcudiyetime dilimle helal getireceğim bir yazı olmasına niyetlendiğim lakin her an başka bir konuya atlamayacağımın da garantisini veremediğim bir yazıya başlıyorum. İçimde çırpınıp, boğazıma kadar gelen ama piçlik yapıp geri giden, içime attığım ama bir türlü kafamdan atamadığım sonumu getirmesi muhtemel düşüncelerdir bana bu yazıyı yazdıran. En basitinden şununla başlayalım sonumu getirmesi muhtemel derken, sahi son nedir? Kendimce küçük bir tanım yapayım hemen: Evrende olmayan şeye son diyoruz. Evet, evrende var da var, yok da var ama son yok maalesef. Ve eğer varsanız, sıçtınız.

Evrende her şey devinim içerisinde ve biliyorum klişeden ölen var ama bizler sürekli birbirini tekrarlayan bir zincirin halkalarıyız. Sorunun kaynağı aşikar: Var olmamız. Her zaman sorunları tanılamak bu denli kolay olmaz dikkatinizi çekerim bu kez şanslıyız. Evet maalesef varız arkadaşlar. Ve bu öyle bir şey ki varlığımızın da sonu yok. İnancıma göre bedeniniz ölebilir, yok olabilir ama ruhunuz, bu yazıyı okuyan kafanızın içindeki o ses asla yok olmayacak. Gel gelelim yok da olabilirdik. Ama müsaade edilmedi. Velhasıl, öyle ya da böyle farkında olmadan ve istemeden kendimizi bir oyunun içinde bulduk ve o günden bugüne çabalıyoruz, çırpınıyoruz. O bir takım kurallar koymuş ve tarih boyunca bir şekilde bunları bize bildirmiş. Kuralına göre oynamazsan belirli cezalar var, uslu biri olursan çeşitli mükafatlar var falan. Peki hangimiz var olmayı tercih ettik? Özür dilerim nankör olmak istemiyorum ama zaten ben yokmuşum - yokmuşum lan yok bildiğiniz yok o da nasıl bir şeyse ayrı mesele zaten- peki beni neden yokluğumda bırakmadın? Neden var edip, kazanıp kaybetme riski olan bir oyunun içine atıp sonsuz ihtimaller içerisinde seçimler yapmak zorunda bıraktın? Neden bunca bu düzenek?

Tamam biraz fazla yükseldim, şimdi size biraz zugzwangden bahsedeceğim, bakalım tanıdık gelecek mi. Satrançta hamle sırasının sizde olmasının size oyunu kaybettirdiği durumdur zugzwang. Sıranızı savamayacağınız, ben bu el oynamıyorum sen devam et diyemeyeceğiniz ve yapacağınız hamle ne olursa olsun oyunu kaybedeceğiniz çok boktan bir durumdur. Kelimenin kökenine inecek olursak Almanca’da zug hamle, zwang ise zorlama demektir ve bir araya gelip zorunlu hamle saçmasını oluştururlar. Yani sonsuz ihtimalli bir oyun olan satrançta bile ihtimallerin tükenmesi anlamına gelir. Kısaca zugzwang gerçek hayatın satranç üzerine izdüşümünün vücud bulmasıdır. Ve yaşamlarımız tamamiyle bundan ibaret; eninde sonunda bir yerde o kapana kısılacağız, ne adım atsak arkası uçurum. Belki de Serdar Ortaç’ın yaralı müzesi hareket edemem dizesiyle anlatmaya çalışıp da anlatamadığı şey buydu. Yok amk yok siktir edin şimdi o Tatar Ramazan kılıklı puştu. Neyse ne diyordum: Seçimler.. İhtimaller.. Hamleler.. Peki ya hiç seçim ya da hamle yapmak zorunda kalmasaydık? Oyuna hiç başlamasaydık? Bu oyunu oynamak bizim tercihimiz mi? Gördüğünüz gibi yine dönüp dolaşıp bir üst paragraftaki mevzuya geliyoruz: Var olmak elimizde olan, hükmedebileceğimiz bir şey değil maalesef. Ama seçim yapmak bizim elimizde, daha doğrusu yapmamak! Eğer hiçbir seçim yapmazsan, yani sıra sana geldiğinde oynamazsan oyunu kilitlersin - ama tabi bunun sizi zugzwang olmaktan kurtaracağını söyleyemem. Bazıları antevasin doğar, benim gibi. Bazılarıysa kararlı doğar, bazıları gibi. Antevasin sınırdadır, hep yoldadır, hiçbir yere ait olmayıp her yerdir ve arada kalmak onun kaderidir. Seçim yapmaz, yapamaz! Aklınıza gelebilecek her konuda iki şey arasında kalmıştır. Ne gidebilir, ne kalabilir.. Ne kopabilir, ne bağlanabilir.. O iki dünyanın da gözü önünde yaşar ancak hep bilinmeyene doğru bakar. Sonsuz ihtimalleri tüketmek istemez ve bu yüzden hamle yapmaz. Onun oyunu kilittir. Oynadığı kişi de beklemeye mahkumdur ve dolayısıyla istemese de o da bir antevasindir. Bu durumda hangisinin daha antevasin olduğunu belirlemek imkansızken aslında ikisi de birbirinden daha antevasindir. Ama herkes gibi zugzwang olmak onun da kaderidir. Zorunlu hamleden kaçamayacağını bilir fakat hamle de yapmadan bekler; ta ki Tanrı oyuna müdahele edene kadar..

Bu ihtimal keşmekeşinin içerisinde antevasinliğimle boğuşurken az önce youtube bana Melihat Gülses aracılığıyla bir cevap verdi: Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin? Kendince “Sence Tanrı müdahelesini beklemeye gerek var mı?” dedi. Ya da bunu ben uydurdum. İnan youtube ben de bilmiyorum. Zaten bilsem, emin olsam bu yazıyı yazmak yerine bir an bile tereddüt etmeden terk-i diyar etmiş olurdum şimdi. 

So, I am an in-betweener, a border dweller, always looking towards the unknown.. I am an antevasin, who is just spending time around till her zugzwang. 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder