Antevasinlik kavramını tanımlayacağım, varoluşçuluğa
olabildiğince bok atacağım ve mevcudiyetime dilimle helal getireceğim bir yazı
olmasına niyetlendiğim lakin her an başka bir konuya atlamayacağımın da garantisini
veremediğim bir yazıya başlıyorum. İçimde çırpınıp, boğazıma kadar gelen ama
piçlik yapıp geri giden, içime attığım ama bir türlü kafamdan atamadığım sonumu
getirmesi muhtemel düşüncelerdir bana bu yazıyı yazdıran. En basitinden şununla
başlayalım sonumu getirmesi muhtemel derken, sahi son nedir? Kendimce küçük bir
tanım yapayım hemen: Evrende olmayan şeye son diyoruz. Evet, evrende var da var,
yok da var ama son yok maalesef. Ve eğer varsanız, sıçtınız.
Evrende her şey devinim içerisinde ve biliyorum
klişeden ölen var ama bizler sürekli birbirini tekrarlayan bir zincirin
halkalarıyız. Sorunun kaynağı aşikar: Var olmamız. Her zaman sorunları
tanılamak bu denli kolay olmaz dikkatinizi çekerim bu kez şanslıyız. Evet
maalesef varız arkadaşlar. Ve bu öyle bir şey ki varlığımızın da sonu yok. İnancıma
göre bedeniniz ölebilir, yok olabilir ama ruhunuz, bu yazıyı okuyan kafanızın
içindeki o ses asla yok olmayacak. Gel gelelim yok da olabilirdik. Ama müsaade
edilmedi. Velhasıl, öyle ya da böyle farkında olmadan ve istemeden kendimizi
bir oyunun içinde bulduk ve o günden bugüne çabalıyoruz, çırpınıyoruz. O bir
takım kurallar koymuş ve tarih boyunca bir şekilde bunları bize bildirmiş.
Kuralına göre oynamazsan belirli cezalar var, uslu biri olursan çeşitli
mükafatlar var falan. Peki hangimiz var olmayı tercih ettik? Özür dilerim
nankör olmak istemiyorum ama zaten ben yokmuşum - yokmuşum lan yok bildiğiniz
yok o da nasıl bir şeyse ayrı mesele zaten- peki beni neden yokluğumda
bırakmadın? Neden var edip, kazanıp kaybetme riski olan bir oyunun içine atıp sonsuz
ihtimaller içerisinde seçimler yapmak zorunda bıraktın? Neden bunca bu düzenek?
Tamam biraz fazla yükseldim, şimdi size biraz
zugzwangden bahsedeceğim, bakalım tanıdık gelecek mi. Satrançta hamle sırasının
sizde olmasının size oyunu kaybettirdiği durumdur zugzwang. Sıranızı savamayacağınız,
ben bu el oynamıyorum sen devam et diyemeyeceğiniz ve yapacağınız hamle ne
olursa olsun oyunu kaybedeceğiniz çok boktan bir durumdur. Kelimenin kökenine
inecek olursak Almanca’da zug hamle, zwang ise zorlama demektir ve bir araya
gelip zorunlu hamle saçmasını oluştururlar. Yani sonsuz
ihtimalli bir oyun olan satrançta bile ihtimallerin tükenmesi anlamına gelir.
Kısaca zugzwang gerçek hayatın satranç üzerine
izdüşümünün vücud bulmasıdır. Ve yaşamlarımız tamamiyle bundan ibaret; eninde
sonunda bir yerde o kapana kısılacağız, ne adım atsak arkası uçurum. Belki de
Serdar Ortaç’ın yaralı müzesi hareket edemem dizesiyle anlatmaya çalışıp da
anlatamadığı şey buydu. Yok amk yok siktir edin şimdi o Tatar Ramazan kılıklı
puştu. Neyse ne diyordum: Seçimler.. İhtimaller..
Hamleler.. Peki ya hiç seçim ya da hamle yapmak zorunda kalmasaydık?
Oyuna hiç başlamasaydık? Bu oyunu oynamak bizim tercihimiz mi? Gördüğünüz gibi
yine dönüp dolaşıp bir üst paragraftaki mevzuya geliyoruz: Var olmak elimizde
olan, hükmedebileceğimiz bir şey değil maalesef. Ama seçim yapmak bizim
elimizde, daha doğrusu yapmamak! Eğer hiçbir seçim yapmazsan, yani sıra sana
geldiğinde oynamazsan oyunu kilitlersin - ama tabi bunun sizi zugzwang olmaktan
kurtaracağını söyleyemem. Bazıları antevasin doğar, benim gibi. Bazılarıysa
kararlı doğar, bazıları gibi. Antevasin sınırdadır, hep yoldadır, hiçbir yere
ait olmayıp her yerdir ve arada kalmak onun kaderidir. Seçim yapmaz, yapamaz!
Aklınıza gelebilecek her konuda iki şey arasında kalmıştır. Ne gidebilir, ne
kalabilir.. Ne kopabilir, ne bağlanabilir.. O iki dünyanın da gözü önünde yaşar
ancak hep bilinmeyene doğru bakar. Sonsuz ihtimalleri tüketmek istemez ve bu
yüzden hamle yapmaz. Onun oyunu kilittir. Oynadığı kişi de beklemeye mahkumdur
ve dolayısıyla istemese de o da bir antevasindir. Bu durumda hangisinin daha
antevasin olduğunu belirlemek imkansızken aslında ikisi de birbirinden daha
antevasindir. Ama herkes gibi zugzwang olmak onun da kaderidir. Zorunlu
hamleden kaçamayacağını bilir fakat hamle de yapmadan bekler; ta ki Tanrı oyuna
müdahele edene kadar..
Bu ihtimal keşmekeşinin içerisinde
antevasinliğimle boğuşurken az önce youtube bana Melihat Gülses aracılığıyla bir
cevap verdi: Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin? Kendince “Sence Tanrı
müdahelesini beklemeye gerek var mı?” dedi. Ya da bunu ben uydurdum. İnan
youtube ben de bilmiyorum. Zaten bilsem, emin olsam bu yazıyı yazmak yerine bir
an bile tereddüt etmeden terk-i diyar etmiş olurdum şimdi.
So, I am an in-betweener, a border dweller, always looking towards the unknown.. I am an antevasin, who is just spending time around till her zugzwang.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder